KARMA FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Cinayet sanatı

Aşağa gitmek

Cinayet sanatı Empty Cinayet sanatı

Mesaj  dersimli Perş. Ara. 06, 2007 3:45 pm

A. ÖMER TÜRKEŞ
Thomas De Quincey'in polisiye edebiyatın kült kitaplarından Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet adlı denemesi uzun bir aradan sonra yeniden yayımlandı. De Quincey'in (1785-1859), Klosterheim, or, The Masque adlı romanı dışındaki -toplamı on dört cilt tutan- eserleri, eleştiri, deneme veya otobiyografi tarzında kaleme alınmış makalelerden oluşur. 1827 yılında yazdığı ve 1854'de genişlettiği Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet tuhaf ve esprili bir metin. Yazar, önce cinayet -ama gerçek anlamıyla cinayet- pratiği üzerine alışık olmadığımız görüşler ileri sürüyor. Ona göre, cinayet üzücüdür ama düzeltilemez ve ondan ahlaki olarak bir şey çıkarılamaz. Oysa ki ahlâkçılıktan sıyrılarak değerlendirdiğimizde; "artık zevkin, beğeninin, güzel sanatların sırası gelmiştir"; "Cinayetlerin de, heykeller, resimler, oratoryolar, mine ve oyma işleri ve daha birçok şey gibi, birbirlerine göre küçük farkları, üstünlük dereceleri vardır."
Yazar, cinayet sanatı için bazı kurallar koyuyor; öldürülecek kişinin çok tanınmış olmaması, öldürülecek kişinin iyi bir insan olması ve seçilenin sağlığının yerinde olması gibi kıstaslarının nedenlerini ironik bir tavırla kanıtlamaya girişiyor okuyucuya. Katilin -ya da sanat erbabının- bazı sıkıntılarını da boş geçmemiş(!); "Hiçbir sanatçı eserini tastamam kendi tasarladığı incelikle icra edeceğinden emin olamaz. Her girişimde bazı olumsuzluklar mutlaka çıkacaktır; insanlar boğazlarının kesilmesine hiç ses çıkarmadan razı olmayacak, kaçacak, tepinecek, ısıracaklardır. Portre ressamı çoğu kez konusunun aşırı uyuşukluğundan yakınırken, bizim daldaki sanatçı genellikle konusunun fazla canlı ve devingen oluşundan dolayı sorunla karşılaşacaktır."
Kitabın son bölümünde ise, gerçek cinayetlerden yola çıkarak -TV kanallarımızın canlandırma bölümleri gibi- bu cinayetleri adım adım öykülendirmiş. Yaşanmış olayları dramatize ederken Quincey, hayal gücünü şiirsel bir dille aktarıyor ve ortaya polisiye edebiyatın belki de ilk örnekleri çıkıyor.


Edebiyatseverlerin gözdesi
Lawrence Durrel, Avignon Beşlisi ve İskenderiye Dörtlüsü başlıkları altında yayımlanan dokuz romanıyla edebiyatseverlerin yakından tanıdığı bir isim. 1957 yılında yazdığı ve geçtiğimiz ay Türkçeleştirilen Sırbistan Üzerinde Beyaz Kartallar, hem Durrel okuyucularını hem de casusluk romanı sevenleri memnun edecek nitelikte.
1950'li yılların ikinci yarısında, kendine özgü bir sosyalizm inşasıyla etnik çatışmaların üstesinden gelmeye çalışan Tito'nun Yugoslavya'sındayız. İngiliz Büyükelçiliğinde görevli bir ataşe balık avına gittiği Sırbistan dağlarında ölü bulunmuştur. Cinayeti işleyenlerin Komünizme karşı savaşan kral yanlıları olduğundan şüphelenen İngiliz Gizli Servisi, o bölgeyi iyi tanıyan deneyimli bir ajanı görevlendirecektir. Methuen, James Bond'a göre çok mütevazı bir teçhizatla yola koyulur.
Methuen'in öldürülen ajanın izini sürerek Sırbistan dağlarına yaptığı yolculuk, kralcı guruplarla karşılaşması, olayı çözümlemesi ve Londra'ya dönüşüyle sonlanıyor. Yolculuğun her safhasını merak ve heyecan dozunu hiç düşürmeden incelikle dokumuş Durrel. Özellikle doğa anlatımlarının çok başarılı olduğunu söylemeliyim. Ancak doğanın görkemini bu denli öne çıkarması boşuna değil; insanlığın böyle bir güzelliğe arkasını dönüp birbirini yok etmekle uğraşmasının saçmalığı Durrel'in tasvirleriyle açığa çıkıyor.
İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz elçiliklerinde çalışan Durrel, bu dönemde edindiği deneyimleriyle yazmış romanını. Soğuk savaşın, anti-komünizmin izlerini görebiliyoruz. Ama yine de, Sırbistan Üzerinde Beyaz Kartallar, Le Carr'ın akıl oyunlarıyla Eric Ambler'in maceralı kurgusunu harmanlayan ve Durrel'in incelikli üslubunu yansıtan güzel bir roman.
Üçüncü nesil Koreli Amerikan olan Don Lee, ilk romanı Silinen Geçmiş ile ABD'de En İyi İlk Roman ödülünü kazanmış. Çocukluk yıllarını babasının görevi nedeniyle Tokyo ve Seul'de geçiren, orta eğitimini Japonya'daki Amerikan okulunda tamamlayan Lee, Silinen Geçmiş'te Japonya'da kuruyor sahneyi.
Anne ve babasını trafik kazasında kaybedince evlat edinildiğini öğrenen Amerikalı Üniversite öğrencisi Lisa'nın gerçek anne ve babasını bulmak için Tokyo'ya yaptığı yolculukla başlayan olaylar 1980 yılında geçiyor. Lisa'nın seyahatini finanse edebilmek için okulundan aldığı burs, Japonya kadınlarının sosyal konumunu araştırmakla ilgili. Lisa, araştırmasını yaparken kendisini seçkin Japon iş adamlarına ve politikacılara hizmet veren bir hostes kulübünde çalışırken bulacak ve hayatı ona tutkulu zengin bir adamın evinde aşırı dozdan sonlanacaktır. İşte bu noktada kız kardeşi girer devreye. Lisa'yı bulmaları için Amerikan Elçiliğini ve Japon dedektiflerini harekete geçirir. Böylelikle hikâyenin iki renkli karakteriyle, elçilik memuru Tom Hurley ve dedektif Kenzo Oto'yla tanışırız. Ne var ki, düğümün çözülmesi için aradan yirmi beş yıl geçmesi gerekecektir.
Silinen Geçmiş, öncelikle üç ana karakterin üzerinden akan ve zaman zaman ölen kızın hayatını geriye dönüşlerle şimdiki zamana katan kurgusunun sağlamlığıyla dikkat çekici. Lisa, Tom ve Kenzo, birbirine hiç benzemeyen ama benzer bir kimlik sorunu yaşayan insanlar. Don Lee, karakterlerin iç ve dış dünyalarına -polisiye anlatımın hızını kesmeden- geniş yer veriyor. Japon edebiyatından esintiler taşıyan romanın bütün karakterleri melez kimliklerinin sıkıntılarını, daralmalarını, bir orijin arayışlarını yansıtıyorlar. Sadece kişileri değil, Japonya toplumsal hayatındaki sorunları, gelenek ve kültürün insanlar üzerindeki etkilerini de incelemiş Lee, Japonyanın toplumsal hayatını bir karnaval canlılığıyla, neşeli bir dille taşımış hikâyesine. Japon fuhuş sektörünü, 1980 yılının uluslararası olaylarını, ırksal farklılıkları, kadın erkek ilişkilerini hikâyenin içerisine ustalıkla serpiştirirmiş. Güzel bir polisiye, güzel bir roman.
İki yerli roman
Selim Yalçıner'in 620 sayfalık Vasiyet'i, roman kahramanı Lara Berkes'in üç kitapta tamamlanacak arayışının birinci kitabı. Yalçıner'in kahramanı da melez; annesi Avusturyalı, babası Türk. Ama Viyana Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde okuyan Lara'nın kimlik sorunu yok. Onun aradığı babasının katili. Babasının vasiyetinden eline çok büyük miktarda para, bir mektup ve bir isim listesi geçen Lara, hem katilin hem de gerçeğin peşinde. Ne var ki söz konusu gerçekler uluslararası jeopolitiğin en karanlık labirentlerinde gizli. "Küresel, siyasi, mali tezgâhların, milyonlarca insanın kaderini elinde tutanların dünyasında genç bir kızın mücadelesi" şeklinde özetenecek hikâyenin bir polisiye okuru için inandırıcılığı kuvvetli değil. 'Best seller' tarzı erotizm ve aksiyonla süslü- maceraları seviyorsanız bu yerli üretim hoşunuza gidecektir. Yalçıner'se üçlemesinin felsefi geri planına vurgu yapmış söyleşisinde. Bu kitabında insanların korkuyla denetim altına alınmalarını işlediğini, ikincide para konusuna daha yoğun gireceğini, üçüncüde siyasi konuların ağırlık kazanacağını söylüyor. Söyleşindeki gelecek tespitlerine katılıyorum, ama bu hikâyeden bu tespitlere ulaşmak çok zor.
Vitali Elkabes de Yalçıner'le aynı kuşaktan. Şeytan Oradaydı, 1953 doğumlu Elkabes'in ilk romanı. O da 'önsöz'ünde yazma amacını ulvi bir nedene bağlamış. Ancak biz bu nedenleri bir kenara bırakıp hikâyesine bakalım. Kapağı ve adı ya da On Emir'den alınan bölüm başlıkları aldatmasın; satanistik bir hikâye anlatmıyor Elkabes. Zengin bir iş adamının genç ve güzel bir kadınla girdiği ilişkiyle başlayan felaketler zincirini tetikleyen nedenler tamamiyle maddi çıkarlarla ilgili. İstanbul'un uydu kentlerinden birinde, şahane villasında güzel karısı ve üniversite öğrencisi oğluyla imrenilecek bir hayat süren Numan beyin aşk, şehvet, şantaj ve cinayetle tatlandırılmış yıkılış hikâyesinde, toplumsal meselelere de açılıyor Elkabes. Katilin kimliği ve cinayet nedeni hikâye sonuna kadar gizemini korurken, katille birlikte toplumun hem tarihsel hem dönemsel yozlaşmasının izini de sürüyoruz. On Emir'i polisiyeye yediren kurgusu geriye dönüşlerde hafif bir aksama yaratmakla birlikte, Şeytan Oradaydı, anlattığı hikâyeye uygun erotizmi, yarattığı mizah ve merak duygusuyla polisiyeseverleri memnun edecek bir roman.
dersimli
dersimli
Admin

Erkek Mesaj Sayısı : 155
Yaş : 33
Nerden : tunceli
Meslek : öğrenci
Kayıt tarihi : 05/12/07

http://karmafan.forumn.biz

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz