KARMA FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

özgürlük çağrısı: Terra Nostra

Aşağa gitmek

özgürlük çağrısı: Terra Nostra Empty özgürlük çağrısı: Terra Nostra

Mesaj  dersimli Perş. Ara. 06, 2007 3:45 pm

Carlos Fuentes’in romanı “Terra Nostra/Bizim Toprak”, yenilgilerden yeniden doğanları, yeni dünyaların keşfine çıkanları, çağlar arasında ruhsal göçler yaşayanları anlatıyor. Ütopyasız tek kişisi yoktur Fuentes’in.

Milan Kundera’nın, “ölmekte olan roman sanatını tamamen yenileyen ve roman tarihini değiştiren üç büyük yapıttan biri” olarak tanımladığı Carlos Fuentes’in romanı “Terra Nostra/Bizim Toprak”, yayınlanalı iki yıl oldu. Bülent O. Doğan’ın gerçekten mükemmel çevirisiyle ve enfes bir formda okuyucuya sunulan bu romanın, edebiyat çevrelerinin ve roman okurunun yeteri kadar dikkatini çektiğini söylemek zor. Oysa “Bizim Toprak” kitabı, Fuentes’in adıyla özdeşleşmiş bir romandır ve eleştirmenlerin ortak yargısıyla, dünya romanının üç büyük yapıtından biridir.

Yeni dünyalar keşfetmek...

Okunurken kesintiye uğratarak ve araya çokça zaman koyarak tadına varılabilecek bir roman değil Fuentes’in romanı; ama bir solukta da elbet okunamayacak kadar oylumlu bir roman “Terra Nostra”; çünkü iki cilt ve tam 1108 sayfa. 1108 sayfadan oluşmuş romanıyla Carlos Fuentes, çağlar ve yüzyıllar boyunca reenkarnasyon geçiren kişilerinin, tarihsel süreklilik içindeki rollerini, tutkularını, aşklarını ve bence en önemlisi de yeni dünyalar keşfetmeye ve yeni bir insanlık tarihi kurmaya yönelmiş o bitmez tükenmez meraklarını, tekrara düşmeden başarıyla anlatıyor. Kimi zaman Mezopotamyalı bir dengbêji ya da bir masal anlatıcıyı dinler gibi oluyorsunuz; keyif verici, abartılı ve şaşırtıcı bir edebiyat diliyle baş başa kalıyorsunuz; kimi zaman, kıyametin ve tarihin başlangıç dönemlerine uzanıyor, fantastik ve gerçekdışına, yani düşsele başvuran yazarın sizi soluksuz bırakan doludizgin metinlerine yetişmeye çalışıyorsunuz. Fuentes’in romanı, “bir romanda değişik tarihsel zamanların bir arada” olması gibi temel bir özelliğe sahiptir ve çokca söylendiği gibi, romancının böyle iç içe geçmiş zamanların sürekliliğini anlatmak gibi bir tercihi söz konusuysa, daha baştan bir yığın zorluğu aşması gerekmektedir.

Ruhsal göçler...

Romanda, değişik zamanların ve tarihsel dönemlerin birarada bulunması (coexistence), yazarın herşeyden önce teknik bir yığın sorunla uğraşmasını ve bu teknik sorunların üstesinden gelmesini gerektirir: Romanın bütünlüğü bozulmayacak ve tarihsel sürekliliğe uyan roman kişilerinin, reenkarnasyonu belirli bir bütünlük içinde anlatılacak ve herşey, sonuçta romanı vareden bütünün bir parçası haline gelecektir. Zor bir iş, edebiyat dünyasında bunu başaran yazarların sayısı çok değil. Milan Kundera, “Ölümsüzlük”de bunu yaptı, Salman Rushdie, onu ölüme mahkum eden bir fetvayı hala boyunduruğunda taşıyor olma pahasına, “Şeytan Ayetleri”nde böyle bir şey başardı; “Şeytan Ayetleri”nde, Gibreel Farishta, başmelek Cebrail’e dönüşür ve böylece bu zamanlar üstü ya da tarih üstü ilişkiyi, Rushdie, roman kişilerine yaptırdığı ruhsal göçle sağlar. Başmelek Cebrail, anlatı ilerledikçe, Mahound, yani Muhemmed’in romandaki değişkesi haline gelmektedir. Rushdie ve Fuentes, bu her iki yazar da fantastiğe, düşsele ve gerçeküstüne başvurarak yazdılar romanlarını. Fuentes’in ve Rushdie’nin roman kahramanları, “bir çağdan bir başka çağa kendilerinin ruhgöçü olarak geçerler.”

Ömürlerini inançlarına adayanlar

Fuentes’in kişileri, inanç sahibidirler, bir şeye inanır ve bu inanç uğruna ömürlerini bitirir, bir hayatı bu inanç uğruna gözlerini kırpmadan feda ederler. En büyük tufanlar, zulümler bile onlara kar etmez. Pedro, daha yirmi yaşında “zengin ya da yoksulun olmadığı, hayvanların ve insanların keyfi olarak yönetilmediği bir dünya” hayali kurar ve hayalini kurduğu bu dünyanın keşfine çıkar; ilk deneyiminde başarısızlığa uğrar; hiçbir zorluk onu yıldırmaz; yetmiş yaşında yeniden yeni bir dünyanın keşfi için, onu neyin beklediğini bilmeksizin, zorlu bir yolculuğa çıkar; bu ikinci yolculukta hayalini kurduğu dünyayı bulur ki ilk yolculukla ikinci yolculuk arasında elli yıl, yani yarım asır vardır; ama bu akıp giden zaman, Pedro’nun ne sabrını tüketmiş ne de yeni bir dünyaya dair merakını yok edebilmiştir.

‘Artık özgürüm’

Ölüm ve yaşam arasında gidip gelinen uzun bir zamandan ve içinde bulunduğu gemiyi paramparça eden büyük bir fırtınadan sonra nihayet yeni dünyanın incilerle dolu sahiline ayak bastığında şöyle diyecektir: “Artık emeklerimin meyvesini benden alabilecek, evimi yakabilecek, kadınlarıma tecavüz edebilecek ve oğullarımı öldürebilecek bir senyör yok. Artık özgürüm. Nihayet kazandım.” Yanında tek sağ kalmış gence ise, yeni bir dünyanın keşfedildiği o anda, şunları söyler Pedro: “Ateşi canlı tut. Birbirine çarpınca kıvılcım çıkaran şu taşlar epey işimize yarar. Bol bol kuru odun da ver. …sakın söndürme. Yeni dünyada yakılan ilk ateştir bu.”

Romanın en önemli kişilerinden, hayali ülkenin kralı El Senor, insanları iki sınıfa ayırmaktadır ve olaylar öylesine gelişir ki, kişisel inancınızı zorlasa da El Senor’un haklı olduğuna inanmak zorunda kalırsınız: “…imanımı güçlendirmek için, kendi kendime soruyorum, gerçekten ötesi var mı diye o iki yolun: Zulmeden olmak ya da zulüm gören olmak.”

‘Aşk doğal ve kutsaldır’

Ütopyasız tek kişisi yoktur Fuentes’in. Ruhu, yüzyılların içinden geçip ölümsüzleşen Celestina için ütopya ve gelecek, “hiçbir şeyin yasak olmadığı bir dünyadır, her erkek ve her kadın en çok beğendiği kişiyi sevebilecektir, çünkü aşkın kendisi doğal ve kutsal sayılacaktır.”

Yeni dünyanın keşfine çıkanlardan biri, Keşiş Simon şöyle tanımlıyor bu henüz keşfedilmemiş dünyayı: “Bu dünyaya doğan herkes, sonsuza kadar dünyada kalacak, yeryüzü cennet olacak ve cennet yeryüzünde yaşanacak.” Yeni bir dünyanın keşif kervanına katılan öğrenci Ludovico, bu büyülü ve zorlu görevin farkındadır çünkü böyle bir keşif dünyanın bütün gidişatını alt üst edecek kadar büyüktür: “...ama bu, Tanrı’nın olmadığı bir dünya gerektirir. Hayalini kurduğumuz dünyada iktidar ya da para, yasaklar, acı ya da ölüm olmadığından, her insan bir tanrı olacaktır. Tanrı bir yalana dönüşecektir. Çünkü onun özellikleri her erkekte, her kadında, her çocukta olacaktır: İnayet, ölümsüzlük, yüce iyilik gayesi.”

‘Yenilgilerden yeniden doğarlar’

Hz. İsa, bizzat kendi doğumu ve yeryüzüne gelmesiyle başlayan tarihle ve böyle bir tarihi başlatan kişi olarak yaptığı çağrıyla, Fuentes’in roman kahramanlarına cesaret verir, onların yeni bir dünyayı keşfetmeye ve insana ait yeni bir tarih yaratmaya dair tutkusuna ve sabrına sahip çıkar: “Yalnızca fedakarlıklarla yeni dünyalar doğar. Ama insan hep feda edilegelmiştir. Bu yüzden yeni bir şeye kmıştır: Bir tanrıyı feda etmek. Eski tanrılar ve onların ilahi tarihi, insanın fedasıyla olmuştu. Şimdi de ilahi fedayla insan tarihi doğacaktır. Benim ve izleyicilerimin başına gelenlerin bir önemi yok. ...bizim yarattığımız şeye tarih denir.” Ve işte yaratılan bu yeni tarihin içinde ilerleyip duran kahramanlarımız, takip edilirler, yenilirler, ama bütün bu yenilgilerden yeniden doğarlar, insanlara unuttukları şeyleri hatırlatmak için geri dönerler, bu onların kaderi gibidir; dünyanın güçlüleri tarafından çünkü, yeniden yenilirler ama, hep hatırlanırlar, görevleriyle birlikte hatırlanırlar, ki bu görev, görevlerin en acı verici olanıdır, birçok insan tarafından temsil edilen tek kelimelik bir görevdir bu: Özgürlük...

‘Beyaz bir yalan’

“Terra Nostra”da anlatılan tarihin sürekliliğinde ve yazara göre aslında çoktan tamamlanmış olan bu tarihin odağında, Meksika halkının bu tamamlanmış tarihin evladı olarak çektiği acılar, direnişler, ihanetler ve beyaz yalanlar vardır. İhanetler ve Meksika’nın yaralı gövdesine Tiranların dayattığı adaletsizlikler yüzünden, kahramanlar ve direnenler çoktan ölmüş ve yenilgiye uğramış olarak kabul edilmektedirler. Ve okur, romanın direnen, ama hep yenilgiye uğrayan kahramanlarıyla birlikte şu soruyu soracaktır kendine: “...hepsi bunun için miydi, bin yıllar boyu mücadele, acı ve baskıya karşı isyan, yüzyıllar boyunca yenilginin yenilmezliği, kendi küllerinden tekrar doğan bir halk, hepsi böyle bir son için miydi? Kökenlerin törensel imhası, başlangıçlarındaki sömürgeci baskılar, sonuçta ise beyaz bir yalan…”
dersimli
dersimli
Admin

Erkek Mesaj Sayısı : 155
Yaş : 33
Nerden : tunceli
Meslek : öğrenci
Kayıt tarihi : 05/12/07

http://karmafan.forumn.biz

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz